NBA Günlükleri

Bill Russel Belgeseli

NbaGünlükleri ekibi olarak yeni bir sizlere yeni bir içerik üretmeye karar verdik. Basketbolla ilgili dizi, film veya belgeselleri hem konu olarak hem de beğenip beğenmediğimizle ilgili naçizane görüşlerimizi paylaşacağız. Öncelikle bu yazı serisiyle ilgili özellikle fimlerde teknik konular hakkında eleştiri yapmamız gereken kısımlar olursa bizlerin sinema eleştirmeni değil basketbol sayfası editörleri olduğumuzu unutmadan okumalarını rica ediyorum. 

Bu yazı dizisi için bana ilham kaynağı olan ve yakın zamanda izlediğim Bill Russell belgeseliyle başlamak istiyorum. Öncelikle sporla ilgili olsun olmasın politik belgeseller hoşuna giden birisi olarak  60’lı ve 70’li yıllardaki özellikle siyahi haklar için olan mücadeleler her zaman ilgimi çekiyor. Belgeselde siyahi haklara oldukça geniş yer ayrıldığını söylemem lazım. Belgesel özelinde detaya girmeden önce ilgimi çekmesinin bir nedeni de günümüz spor yıldızlarının çok büyük bir çoğunluğunun herhangi bir konuda etliye sütlüye karışmıyor oluşları. Bu durum gayet anlaşılır çünkü günümüzdeki spor ikonlarının başta kazanacakları para olmak üzere kaybedecekleri daha fazla şey var ama bana kalırsa asıl neden bu değil. Asıl neden zamanın ruhu o yıllarda Birleşik Devletler’de ırkçılığın çok daha fazla olması, 68 hareketi ve sonrasındaki Vietnam savaşı zamanın ruhunu oluşturan tarihsel süreçlerdi. Bu konulara Muhammed Ali’nin durumu başlıca olmak üzere belgeselin içinde iyi bir kurguyla yer verildiğini belirtmeliyim.  

Belgeselde o döneme ait düşündüğümden çok daha fazla görüntü olması hoşuma gitti. Bu dönemdekilere göre çok daha az materyal olmasına karşı Bill Russel’ın anılarının seslendirilmesi Red Auerbach’ın eski ses kayıtlarının kullanılması sanki belgesel için röportaj vermişler hissini uyandırması tatmin ediciydi. Bu belgesellerde en önemli şeyin kurgu olduğunu bir kez daha göstermiş oldu bu durum. Günümüz NBA yıldzılarının da Russell’a bakış açısı 2 bölümlük belgeseli zenginleştiren faktörlerdendi. 

Basketbol tarafında kalmak istediğim için siyasetle ilgili konulara çok fazla girmiyorum bunun nedeni çekindiğim için değil yazıyı gereğinden fazla uzatmamak. Basketbola gelecek olursak benim yaşımdaki büyük bir çoğunluk gibi bende Bill Russell’ın NBA öncesi kariyerini açıkçası bilmiyordum. O kısımlar sonrasını nasıl şekillendirdiği gösterilecek şekilde iyi özetlenmiş. Her şeye “iyi özetlenmiş” veya “iyi anlatılmış” diyorum çünkü özellikle Amerikalıların yaptığı spor belgesellerini izlerken kendimi “adamlar işi biliyor” demekten alıkoyamadığım için.  

Aklımda kalan detayları spoiler vermeden anlatmaya devam edersem Bill Russell’la Wilt Chamberlain rekabeti hepiniz malumu ancak oynarken Şükran Günü’nü birlikte aileleriyle geçirecek kadar yakın olduklarını bilmiyordum. NBA’in o dönemki 2 devi güzel karşılaştırılmış olsa da Wil Chamberlain’e biraz haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Başka bir bakış açısıyla bakacak olursak Wilt o kadar dominant ki bireysel istatistiklerle onu yakalamanın imkansız olduğu daha ilk sezonunda ortaya çıkıyor. Şunu da eklemem lazım hep dönem için türkçe ifadeyle “itfaiyeciler ile tesisatçılar” oynuyor şeklinde bir bakış olsa da bu iki her anlamda büyük oyuncunun sadece normal sezonda 7 kere karşılaştığını göz ardı etmemek gerekiyor.  

Belgeselin biraz da eksik yanlarından bahsedecek olursam Bill Russell’ın entelektüel yanını iyi anlatıyor olsa da günlük uğradığı ayrımcılığa biraz fazla aktivist sosu katıldığını söylemem lazım. Bu söylediklerim fazlasıyla subjektif ancak Muhammed Ali’yi biraz da “ikna etmek” için yanına gitmesi ve Martin Luther King’in öldüğü gün hem Wilt Chamberlain’in hem Bill Russell’ın maça çıkmaları o kadar da aktivist olmadığını gösteriyor. Aktivizm adı üzerinde belirli konularda harekete geçmekle ilgili bir durum.  Bob Cousy dışında Boston Celtics takımını daha iyi anlatabileceğini düşünüyorum çünkü o takımın tam 8 tane Hall of Fame oyuncusu olduğunu unutmamak lazım. 

Bill Russel’ın ruh halini ifade eden en önemli cümle “Celtics için oynadım ama Boston için oynamadım.” cümlesidir. Yıllar geçtikçe bu düşüncesini değiştirse de o dönemde Boston gibi beyazların ağırlıkta yaşadıkları bir kent için hissettiklerini daha iyi ifade edemezdi. Daha Boston Celtics takımının performansı o dönemdeki ligin yapısı gibi değinilecek birçok konu var ancak genel olarak belgeseli beğendiğimi ve izlemeye değer bulduğumu söylemeliyim.  Bu tarz spor belgesellerine genel olarak “59 öncesi şampiyonluklar zaten önemli değil” gibi bir perspektiften bakmaktan yana değilim. Aksine kadar hem o zamandaki siyasi atmosfer hem de oyunun ne kadar hızlı değiştiği her seferinde beni hayrete düşürüyor. 

Ali Yılbaşı
İstanbul Teknik Üniversitesi fizik mühendisliği mezunu. Nba Günlükleri Editörü

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir